Mevlana ve Üzerlik Otu

Hz. Mevlana’nın Mesnevide ki; “Üzerlik tohumu karanlığı örttü ve gerçek göründü” sözü;

Bir çok hadis-i şerifte geçen ve peygamber efendimizin tavsiye etmesinden dolayı sünnet olan üzerlik tohumu Allah’ın yarattığı özel bitkilerden birisidir.

Epifiz bezi her insanın sim kartıdır. Epifiz bezinin salgıladığı kısa adı DMT olan dimetiltraptamin hormonu ise Allah ile kul arasında iletişimi sağlayan adeta sinyaldir.

Bu sinyal zayıflarsa Allah ile iletişim de zayıflar. Sinyalin tamamen kaybolması demek sim kartın bloklanması yani kalbin mühürlenmesi anlamındadır.

Sinyal dediğimiz DMT hormonunun salgılanmasını engelleyen şeytanın vesveseleridir. Sinyalin yani DMT’nin kesilmesi ile insan vücudunun etrafında bulunan nur ışık yani manyetik alan da (auro) zayıflar ve şeytan kaynaklı olumsuz enerji (nazar) insana zarar verir

DMT yani sinyal, kapasitenin üzerinde bir etki alanına ulaşırsa insanın göz ve kulak perdesi iner ya da kalkar. İnsan ölürken, doğarken ve bazı rüyalarda kandaki DMT oranın olağanüstü yükselmesinin açıklaması bu şekildedir.

“Üzerlik tohumu karanlığı örttü ve gerçek göründü” sözü yukarıda bilgiler ışığında göz perdesininin kalkması ve gayb dünyasının görülmesi anlamındadır.

Üzerlik tohumu işte şeytanın vesveselerle kesmeye çalıştığı sinyali (DMT) güçlendiren adeta bir baz istasyonudur.

Üzerlik tohumu; cennetin kapısının kapanmasına engel olur, Şeytanın epifiz bezini yok etmesine ve kalbin mühürlenmesine izin vermez. Bu sayede ruhsal ve bedensel olarak insanın her türlü hastalık ve musibetten korunmasını sağlar.

“Biz Üstünüzde Yedi Yol Yarattık !..”

Hakk, canlı cansız tüm varlıkların etrafını bir tür manyetik alan dediğimiz elektriksel ışıkla kaplayarak onları hem kontrolü hem de hem koruması altına almıştır.

Günümüzde bu koruma kalkanına “auro” denmektedir. Yağmur sonrası nasıl gökkuşağı renkleri ortaya çıkıyorsa insan aurosına ulaşıp yoğun trafik oluşturan manyetik frekans sinyallerinin de renkleri ortaya çıkar. Bu renkler manyetik sinyallerin oluşturduğu enerji renkleridir.

Bu enerjiler insan aurasını aşarak vücudun 7 giriş kapısından giriş yaparak bedene ulaşır. Yine günümüzde bu giriş kapılarına “çakra” denmektedir İnsan vücudunda yedi çakra yani yedi enerji giriş kapısı vardır ve vücuda giriş yeri küçük dışarı doğru uzadıkça genişleyen bir spiral görünümündedir. 

Hakk bu durumu yüce Kuran’ında yer alan Mu’minûn Sûresi: 17. âyetinde şu şekilde belirtmiştir “Andolsun biz üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratılanlardan habersiz değiliz.” Gözler kapanıp devreden çıktığı an çakralardan geçen manyetik sinyallerin oluşturduğu renkleri üçüncü göz dediğimiz epifiz bezi rahatlıkla görebilmektedir.

Bu renklere genel anlamda bakıldığında; Kırmızı: Bilinçaltı – sol beyin ilişkili olduğunu, Turuncu; Bağırsaklar bünyesinde  elektriksel hücreler eşiğinde hem sağ beyin hem sol beyin ile ilişkili olduğunu, Sarı; Doğrudan sol beyinle bağlantılı olduğunu, Yeşil :

Doğrudan kalp nöronları İle bağlantılı olduğu, Mavi; Doğrudan sağ beyinle ilişkili olduğunu, Mor; Doğrudan epifiz bezi ile bağlantılı olduğunu, Menekşe;Tüm çakraların en üst düzeyde açık olduğunu, Siyah; Vesveselerin çakralara giden enerji sinyallerini engelleme ve kapatma durumu olduğunu, Beyaz; Bilinçaltının sağ beyin tarafından tam kontrol altında olduğunu işaret etmektedir. İnsanlar iki ayrı auroya sahiptir;

* Sol beyin aurosu * Sağ beyin aurosu Sol beyin auro renkleri günümüzde cihazlar tarafından kirlian fotoğrafçılık yöntemi ya da diğer basit yöntemlerle de tespit edilebilmektedir. İnsanın sol beyin aurosu bedeninden 24 cm uzaklıkta bulunan bir manyetik alandır ki Kuran’da 24. Sûre Nur Sûresi’dir. Nurun kelime anlamı; Allah’ın gönderdiği parlaklık ve manevi ışıktır. Genel anlamda auro; Allah’ın canlı cansız tüm varlıkların çevresini bir çeşit ışıkla kaplayarak onları koruma ve kontrol altına aldığı bir nurdur. Bebeklerin ilk doğduğunda auro renkleri beyazdır. Yani Nur ışığı İle kaplı dünyaya gelmişlerdir, Daha sonra auro rengi  sosyal yaşam, aile ve soy mirasları İle farklı renklere yavaş yavaş dönüşmektedir.

Aynı şekilde Hacer-ü’l Esved taşı da ilk cennetten getirildiğinde bembeyaz nurla kaplı iken şu an simsiyah olması da anlattığımıza örnek verilebilir. Her insan sol beyin aurosunu kendisi de görebilir. Bunun için iki yol vardır. Birinci yol; ayna ve telefondur. Aura rengini bulmak için telefonun kamerasını açılıp aynaya doğru çevrilerse ve yaklaştırılarak odaklanılırsa; Birkaç saniye sonra kamera görüntüsünde vücut etrafında belirgin olarak tek bir rengin hakim olduğu görülecektir. İkinci yol; avuç içi hareketlerdir. Avuç içi diğeri avuç içi ile 2-3 dakika orta düzeyde sürtülür ve konsantre olunursa sol beyin auro rengi yine rahatlıkla görülebilecektir. Sağ beyin aurosu özel bir aurodur ve rengi görülemez ya da cihazlarla tespit edilemez.

Sağ beyin aurosu; sol beyin auro kalkanı içinde özel olarak korunan manevî bir auro kalkanıdır. Bu auro rengini sadece göz perdesi olmayan canlılar ve melekler görebilir. Sol beyin aurosu zayıfladığında bu kalkanı aşan büyük şeytan vesvelerinin bu kez hedefi sağ beyin aurosu olacaktır.

Sağ beyin aurosu zayıfladığı an bu vesveseler kalkan içerisine sızarak kalp çakra kaynağını kapatır. Sonucunda da kalp mühürlenir. İnsan aurosunu güçlendiren doğada iki özel bitki vardır. Bunlar kargı kamışı ve üzerlik otu bitkileridir. Bu konu çok özel olduğundan diğer yazımızda ayrıca kapsamlı olarak anlatmaya çalışalım inşallah. Sağlıcakla kalın.

ÖLMEDEN ÖNCE BİR KERE DE OLSA OKU !..

Belki bugüne kadar hiç duymadığınız ilimsel, bilimsel ve yaşamda ispat karşılığı olan bilgiler; * Ruh, sağ beyin nöron hücrelerini kullanır. Nefs, sol beyin nöron hücrelerini kullanır. * Sol beyin ateisttir. Sağ beyin dindardır. * Sağ beyin, sol beyinden milyarlarca kat daha hızlıdır. * Beyinde gelişim önce sağ beyinden başlar. * Beyin çapraz çalışır. Sağ beyin sol organları, sol beyin sağ organları yönetir. * Ergenlikten önce bir çocuğun sol beynini tamamen alırsanız hiç bir sorun olmadan yaşayabilir. Yetişkin birinin sol beynini alırsanız ömür boyu konuşamaz ve vücudunun sağ tarafı tamamen felçli kalır. * Sağ beyin gelişimi tamamlanan her insana amel defteri tahsis edilir. * Bilinçaltı; sol beyin davranışlarından ibarettir. Ancak yönetimi tamamen sağ beyindedir. * Dürtüsel davranışların gerçek adı vesvesedir. Vesveselerin saklandığı yer bilinçaltıdır. Şeytanın hedefi; vesveseler ile ruhun kullandığı sağ beyin ile nefsin kullandığı sol beyin arasındaki bağı kesmektir. * Epifiz bezi; beynin ortasında, mercimek tanesi büyüklüğünde bulunan ve her insanın gayb dünyası İle tüm iletişimini sağlayan olağanüstü yapıda olan adeta bir sim karttır. * Epifiz bezi aynı zamanda göz görevi de üstlenmektedir. İnsan gözleri devreden çıktığı an daha aktif hale geçmektedir. * Dimetiltriptamin kısa adı ile DMT hormonu; epifiz bezi tarafından salgılanan çok özel bir hormondur. * DMT hormonu, insan psikolojisinin orkestra şefidir. * İnsan uykuya daldığında epifiz bezi daha aktif hale gelir. Uyku anında melatonin, serotonin, dimetiltriptamin hormonları salgılayarak insan sağlık ve psikolojisini dengede tutar. * DMT’nin insan göz perdesini açıp kapama, gayb dünyası ile ilgili rüya görülmesi gibi özel görevleri de vardır. * DMT, nazar ve musibetlere karşı koruma kalkanı olan manyetik alanı (auro) güçlendiren bir hormondur. * DMT hormonu ülkemiz tıp dünyasında çoğu zaman bilinmez ve hastanelerde kandaki oranını ölçen bir cihazı ya da laboratuvarı yoktur . * Epifiz bezi ile hareket eden tek hayvan yarasalardır. Yarasalar Hz. İsa’nın peygamberlik mucizesi olarak yaratılmış varlıklardır. * DMT doğada en yüksek oranda kargı kamışı ve üzerlik otunda bulunur. Eskiden ve hâlâ günümüzde de devam eden nazara karşı üzerlik otu yakmaları bu sebeptendir. * Ney aleti aynı şekilde yüksek oranda DMT hormonu bulunan kamıştan üretildiğinden sesi tüm canlıları derinden etkiler. * Dil nefse, damak ruha bağlıdır. * Ebedi dünyada bulunan ve Allah tarafından Peygamber efendimize (s.a.v) verilmiş olan Havz-ı Kevser (Kevser Irmağı) sesi, nefsin duyacağı şekilde tüm insanların epifiz bezlerine saklanmış ve kayıt edilmiştir. * Epifiz bezi insan vücudunda simetrisi olmayan tek organdır. * Epifiz bezini öldüren tek madde florürdür. Florürün diğer adı “şeytan zehridir” En sık diş macunlarında bulunur. * Bilinçaltı; 24 saat kayıt yapan bir cihaz, aynı zamanda ruh ve nefs arasında iletişimi sağlayan bir köprüdür. * İnsan uykuya daldığında sağ beyin hücrelerini kullanan ruh, gayb dünyası İle iletişime geçer. Sol beyin hücrelerini kullanan nefs yorulduğu için uykuya dalar. Nöbetçi olarak bilinçaltı kalır. Beyin hücreleri uyumaz ve ruh gelinceye, nefs uyanıncaya kadar kendilerini yeniler ve çekidüzen verirler. * Uykudan uyanmak için önce nefs uyarılır. Bu esnada nöbetçi olan bilinçaltı, ruha gelip gelmeyeceğini sorar. Ruh, geleceğini ifade ederse nefs uyandığı an o da gelir. Şayet ruh gelmeyeceğini ifade ederse nefs uyandırılmaz ve nefse ölüm tattırılarak ruh bedenden ayrılır. Bu kadar bilgi yeterli sanırım. Bu anlattıklarımız belki de anlatacaklarımızın binde biri kadardır. Allah’ın ilmi ve bilimi sonsuzdur. Peki bu bilgiler neden bilinmiyor ya da neden bilnmek istenmiyor ? Ülkemiz eğitim sistemi % 95 sol beyin ağırlıklı bir sistem ve buna bağlı insanlarımızın da sol beyin kullanım oranları % 99 seviyelerindedir. Bu durum da ilme, takvâya, güzel ahlaka, vicdan ve merhamete yani sağ beyine olan ilgi, alaka ve kullanımı % 1’lere düşürmektedir. Böyle bir sonuç karşısında da doğal olarak ilim adamı bilime ilgi duymuyor. Bilim adamı da ilime ilgi duymuyor.  Halbuki ilim ve bilim Allah’ın bir lütfudur ve etle kemik misali birbirinden ayrılamaz bir ikilidir. Günümüz ahlak sorunun kaynağı sağ beyin kullanımının % 1, hatta daha az seviyelerde olmasından kaynaklıdır. Sağ beyin; takvâdır, güzel ahlaktır, samimiyettir, vicdandır, merhamettir kısaca islâmdır. Ancak günümüzde müslümanlık seviyesi yüksekte, İslam seviyesi diplerdedir. Müslüman ülkelerde sağ beyin kullanım oranı % 1’lerde iken yahudi, hristiyan hatta dini inançları olmayan toplumlarda bu oran en az % 40’lar seviyesindedir. Eğer bu şekilde devam edersek; islam bayrağının elimizden alınması an meselesidir. Allah sonumuzu ve akıbetimizi hayreylesin..

Kaynak Linki = https://www.konyapostasi.com.tr/makale/olmeden-once-bir-kere-de-olsa-oku-100250

GÖZÜMÜZÜ TOPRAK DOYURUR MU ?..

Hepimiz, günümüz Z kuşağından şikayet ediyor ve sürekli eski zamanın güzelliklerini ağzımızdan bal damlarcasına anlatıyoruz. Bir çocuğun edep ve ahlâkı genetik soylardan gelen bir sıkıntı yoksa ailesinin edep ve ahlâkı kadardır. O zaman Z kuşağı İle ilgili kimse serzenişte bulunmasın ve suçu başkalarına atmasın. O çocukların hamuru da mayası da, piştiği fırın da bizleriz. * Neleri var neleri yok tüm okul eşyalarını hatta kendilerini bile sırtımızda sıralarına kadar taşıdık. Ancak onların yaşadığı hayatın ağır yükü altından nasıl kalkacağını öğretemedik                                                                                                          * Onları havalar hafif soğuduğunda kat kat giydirip zırha büründürdük. Ancak aç, susuz fakirin ayaz soğuklarda nasıl tir tir titrediğini yüreklerinde hissettiremedik. * Onlar bir istedi biz bin aldık. Ancak kanaati, kıymeti ve şükretmeyi öğretemedik * Her canları sıkıldıkça, yaptıkları işleri bırakmalarında onlara göz yumduk ve sabır, âzim duygularını öldürdük. * “Sakın beslenmeni kimseye verme aç kalırsın” dedik. Paylaşma duygularını yerle yeksan ettik. Cimrilik karakterini yerleştirdik. * Anne baba olarak onları hep “şehzade” gördük. “Eve mutsuz geldi” mazereti ile öğretmeni dövmeye kalktık. Şikayet ettik. Böylece onlara kini, nefreti ve kavgayı öğrettik. Sabır ve hoşgörüyü beyinlerinden sildik attık. * Onlara “Hep doğruları söyle” dedik. Ancak biz hep yalan söyledik. Onlara doğruluk ve samimiyeti aşılayamadık. * “Bıçak elini keser. ” dedik dokundurtmadık. Bir iş yaptırmadık. Acı ve zorluğu hissettiremedik. * Onları hep güldürdük. Ağlamalarına fırsat vermedik. Merhamet ve hüznü öğretemedik. * Yemedik, yedirdik. İçmedik içirdik. Zorluk göstermedik. Alın terini ve pişilmeden yanılmayacağını öğretemedik Sözün özü hepsini elbirliği ile kendimiz bu hale getirdik. “Nesiller istendiği gibi değil yetiştirildiği gibi olur.” kuralını unuttuk.  Beyin duyduğunu, işittiğini ya da nasihat sözlerini yapmaz. Beyin, sadece gördüklerini yapar ve uygular. Çünkü dil; sol beyine, gözler; sağ beyine bağlıdır. Sol beyni; nefs, sağ beyni ruh kullanır. Anne baba olarak bizler çocuklarımızın yukarıdaki tüm davranışlarına göz yumduk., yanlışa çanak tuttuk ve çuvaldızı onlara batırdık. Şimdi iğneyi kendimize batıralım ! * Sözde aslan gibi kükrüyor, şair gibi döktürüyoruz ancak icraatta “süt dökmüş kedi gibi” davranıyoruz. * Yazı üzerinde İstanbul’u fethetmiş gibi kahramanlıklar taslıyoruz. Davranışlarda ise savaş misali arkamıza bakmadan kaçıyoruz. * Samimiyeti ve gerçekleri sevmiyoruz. * Yanlış bir insan güçlü ise; onu bir doğrusu ile aklamak için bin takla atıyoruz, * Doğru insanı ise bir yanlışı ile mahkum etmek için fırsat kolluyoruz. * Okumuyor, araştırmıyor, doğru söyleyenleri hep yanlışlar altında eziyoruz. * Allah’a hizmet etmek yerine güçlü ve zengin insanlara hizmet ediyor, onların kulu, kölesi oluyoruz. * Ölümlü olduğumuzu unutuyor ve tövbe hâşâ kendimizi Allah sanıyoruz. * Gözümüzü bir karış toprağın doyuracağını çok iyi biliyoruz ancak bir türlü doymayı bilmiyoruz. * Çocuklarımıza iyi örnek olmayı unutuyor, onları armudun en dibine düşürüyoruz. Ne diyelim !.. Allah, halimizi ve sonumuzu hayreylesin…

Kaynak Linki = https://www.konyapostasi.com.tr/makale/gozumuzu-toprak-doyurur-mu-99852